Tuz da Ekilir mi ? Demeyin. Bizim Uşak Eker.![]() ![]() Memleket isterim, Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun; Kuşların çiçeklerin diyarı olsun…… Şairin özlediği memleket tam da burası. Ama biz Giresun u ve köyümüzü (Çaldağ) efsaneleri aracı yaparak tanıtmak istemiş olmamız bana düşündürücü geldi. Bana düşündürücü gelmesinin altında henüz orta okul, lise öğrencilik yıllarımdan kalma ( Beni kızdırmak için ) , Osmaniye (Çaldağ) Köylüleri için “ Siz Tuz Ekenlerden misiniz “ ? “ O kayığı nasıl yuvarladınız ? Kaç kişi ölmüş ? sorusu olabilir. ![]() Festivale gelince , İnsanlık tuzun ekilmeyeceği bilecek kadar akıllıdır. İnsanlık dumanlı bir havada, deniz geliyor diye, dumanın içerisine kayık sürmeyecek kadar da akıllıdır. Reklamın iyisi kötüsü olmaz miş (!) Bu da iyi bir reklam olur mu ? İnşallah… Bu festival, Şairin; Memleket isterim, Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun; Kuşların çiçeklerin diyarı olsun… Dizelerinde olduğu gibi Çaldağ ını fark ettirmek…. İnsanları Günü birlikte olsa sıkıntı ve stresten uzaklaştırmak. Olarak değerlendirilir. ![]() Ordulu bir gazetecinin Tuz Ekim Festivali izlenimi ve efsanesi; “Festival değince ilk akla gelen yer şehir merkezleri olsa da bizimkiler 2050 rakımda Çaldağ’da ve geçmişe dayanan bir efsaneyi canlandırmak adına yapıyorlar. Tabii ki efsane bir değil. Bir rivayete göre; Milattan önce tuz İran üzerinden Erzincan’a kadar kervanlar ile gelir, buradan da köylüler Erzincan’a kadar gider yarı sırtlarında yarı atlarla tuzları alıp gelirlermiş, tabii o günün yol ve iklim şartlarında çok zahmetli bir iş olduğundan bu işe bir çözüm bulalım, yazın yaylalara gittiğimizde oraya tuz ekelim seneye çıktığımızda hasadını yaparız demişler. Bir rivayete göre de; Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlı’nın en büyük rakibi Safevi Devleti ve dolayısı ile Şah İsmail Osmanlı’da toprak mülkiyeti olmadığından buna karşılık “Ekene ekebildiği kadar toprak ve bir çift öküz” sözü vererek hem göçer halkını iskâna teşvik ediyor ve hem de Anadolu’dan nüfus devşirmeye başlıyor. Bunu duyan Anadolu köylüsü İran topraklarına göçe başlayınca bir bakıyor ki Yavuz Selim Anadolu toprakları boşalmaya ve asker sayısında azalma olmaya başlayınca hemen bir ferman yayınlıyor. Ekim sözü vermek sureti ile köylülere arazinin kullanım (tımar) hakkını vermeye başlıyor. Tabii bunu denetlemek için de hasat zamanı vergi tahsildarlarını gönderdiğinde ekin sözü vererek araziyi parselleyen köylülerin vergi tahsildarlarının “Ne ektiniz” sorusuna “Tuz ektik” derlermiş. Aslında konumuz bu olmasa da burada iki konuya da değineyim. Osmanlının vergi tahsildarları hasat zamanı kasabalara köylere dağılıp ürünlerden aşar vergisi adı altında pay toplamaya başladıklarında elinde avucunda olmayan ve var olanı da devlet alınca garip Anadolu köylüsü; “Şalvarı şaltak Osmanlı Kalpağı kaltak Osmanlı Eken de yok biçen de yok Yerken ortak Osmanlı” diye maniler yakarmış .……… Çaldağ’da sadece tuz ekmedik ki yine bir efsaneye göre yapılan “Deniz Feneri”nin açılışını da yaptık. Dünya da denizden 30 km içeri de inşa edilen ilk Deniz Feneri olma özelliğini taşıyor. İyi de bunun burada ne işi var der iseniz Çaldağ’a çıktığınızda ve deniz tarafına döndüğünüzde Giresun önünüzde iken sağ tarafınız Tirebolu ve sol tarafınız ise Perşembe burnuna kadar görülebiliyor. Tabii bu hava iyi ve açık ise kapalı olduğunda ise sis öyle bir çökermiş ki denizden farkı olmazmış bu seferde kuş uçmaz kervan geçmez dağ yamaçlarında kalan köylüler olur da bir gemi gelir diye deniz feneri yapıp beklemeye başlamışlar. Hatta efsaneye göre kendileri gemi dahi inşa etmişler. İşte bu efsanenin anısına GİKÜSAD tarafından yapılan deniz feneri de bu vesile ile faaliyete geçti. Bu fener ile “Yaşayan Efsaneler” kategorisine alınması maksadıyla “UNESCO”ya girişimde bulunacaklar. ![]() |
1494 kez okundu |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |